DAMLAYA DAMLAYA TAŞ,
VURA VURA HEYKEL OLUR
Horoz
(Detay) Bronz döküm
1969
Sekiz senenin özlemi, sekiz senenin heyecanı… Akademiye giriş sınavında ayaklarım titrediğinden ilk 15 dakika hiçbir şey yapamadım. “Ya başaramazsam?” diye düşünüyordum. Sınav saati bittiğinde, asistanlar zorla aldılar kâğıdı elimden. Zeus’un başının çizimini tamamlayamamıştım. Zeus tek gözlü kalmıştı. “İyidir, korkma.” diyorlardı. Bense, inanamıyordum bir türlü…
Akademiye girdiğimde heykeltıraş olacağımı hiç düşünmüyordum. Hep ressam olmak vardı kafamda. Taa ki modelaj dersinde Prof. Sadi Çalık yaptığım büstü görünce “Boş ver resmi, sen heykeltıraş olmalısın” diyene kadar. Öyle de oldum sonunda.
Öğrenciliğim parasal zorluklar içinde geçti. Kalorifer döşeme işçiliği, konfeksiyonculuk, seyyar satıcılık, bibloculuk, tabelacılık…
Yapmadığım iş kalmadı. En sonunda bakır tabaklara yaptığım kazıma portreler, cami
resimleri kurtardı bizi. En çok da Amerikalı askerler yaptırıyordu.
Amerikalı askerler de nerden çıktı diyeceksiniz. Anlatayım… Biliyorsunuz 1952’de Türkiye NATO’ya girdi. O günden bugüne Türkiye’nin dört bir yanı Amerikan üsleriyle dolduruldu. Kendi generallerimiz bile giremez bu üslere. Türkiye halkı için ölüm tuzakları gibi dururdu üstler. Neyse, bu konuda çok laf edebilirim ama keselim. İşte bu üslerin Amerikan askerleriydi bunlar. Eşlerine, dostlarına orijinal oryantal el işlemeli hediyeler gönderiyorlardı ucuzundan. Biz de yapıyorduk geçim derdine.
1967’de Akademi’yi, 1969’da askerliği bitirdim. Ardından Akademi’nin Heykel Bölümü’nde asistan olarak çalıştım.
Şadi Çalık