MERKEZ ÜS:

BÖCEK EV

Heykel,malzemeye bağlı bir sanattır. Benim ana malzemem de taş. Taş ağırdır, taşıyamazsın. Çalışırken gürültüsü vardır, tozu vardır. Bir apartman katında çalışamazsın. Hatta düzayak bir yer de bile çalışamazsın gürültüden dolayı. 10-20 kiloluk küçük taşlarla çalışmıyorum. Getirip, götürmek için kamyon, kaldırmak için vinç gerekir. Bunun için hem şehre yakın hem şehir dışında bir yerde atölyem olsun istedim. Bu benim uzun yıllardan beri idealimdi. Zaten oldum olası şehirde yaşamak beni sıkmıştır. Ben biraz doğa adamıyım. Öyleyim napayım? Serde Türkmenlik yani göçebelik var.

60 yaşına kadar göçebe gibi yaşadım. Sabit bir yerim yoktu. Nereye gitsem heykeller de peşimden geliyordu. 30-40 sene satmadan oraya buraya taşıdığım heykellerim oldu hala da var. Nihayet Cumhuriyet Köyü’nde 5 dönümlük bir tarla satın alıp buraya bir atölye kurma imkânım oldu. Böylece 2000’de yerleşik düzene geçtim. Benim merkez üssüm Böcek Ev oldu. Bu böcek de nereden çıktı diyeceksiniz? Evim atölyem iç içe olsun istiyordum. Enerjimi sadece heykele vermek; evden atölyeye, atölyeden eve gitmek için zaman kaybetmemek; taşları, heykellerimi etrafımda görmek; kahvaltıdan sonra atölyeme hemen girebilmek yani taşlarla birlikte oturmak istedim. Atölyenin genel formunu düşünürken, bu süreçte çeşitli eskizler çizdim. En sonunda kirişi kolunu olmayan tonoz mimarisine karar verdim.

Tonozsuz mimari, en hafif şekilde nasıl yapılabilir araştırırken Amerika’da geliştirilen hangar mimarisine rastladım. O da çok ruhsuz geldi, bana pek yakışmayan bir şeydi. İç içe iki tonoz geçsin arada camlar olsun diye düşünürken, bir böcek formuna benzetmeye başladım. Peki, böcek olsun derken, aklıma bizim bok böceği dediğimiz Mısırlıların mukaddes böceği Scarabe geldi. Küçüklüğümden beri tanıdığım bir böcekti. Onun için annemden çok dayak yemişimdir. Mısır’daki anlamını da bilince bunun bana yakışacağını düşündüm. Ve böcek yorumlamalarına başladım. Bu böcek, tezeklere hayvan pisliklerine dalar kendisinden iki kat daha büyük toplar yapar. Meyilli bir yerde yaptığı çukura yani yuvasına bırakır toplar dönerek o çukura düşerler. En sonunda o topların üstüne yumurtasını bırakır çıkar gider. Yumurtadan çıkan yavrular o tezeklerle beslenir. Böylece pislikten çürümüşlükten yeni dünyalar yaratır. Bu bana özellikle de dünyamızda bozulan insandoğa ilişkisini düşünürsek çok aktüel geldi. Ve evim böyle bir anlam kazandı. Şu anda böcek evin içinde oturuyorum ve böceğin gözlerinden dünyayı seyrediyorum, karnında yemek yiyorum, kuyruğunun gölgesinde de çalışıyorum. İşte size böcek ev!

Böcek yorumlamaları evin her yerinde var. Evi heykel gibi gördüm. Bu evde çizgiler birbiriyle ilintili. Kapı alışıldık değil. Forma uymayan hiçbir şey yapmadım. Her şey forma uyduğu için vardır. İşte, böcek evin başını çevreleyen havuz da böyle oluştu. Suyu ayna gibi kullandım. Suyun yansıma özelliği nedeniyle ev bir anda küreleşti ve yerden koptu.