HER TAŞTA BİR HEYKEL VAR
USTALIK, ONU ÖRTEN
KABUKLARI KIRMAKTA

1990 – 2000

İo Bosphorus
Mermer
2000

IŞIK ÜSTÜNE

Parmaklarımdan ışık akıyor, formları ışıkla boyuyorum. İçimi aydınlatan, gün ışığına çıkaran, beni murcun ucundan formların üstüne akıtan ışık. Sıfırdan yüz seksen dereceye kadar gün boyu yükselip değişerek heykelin üstüne vuran ışık. İlk önce kızıl sonra sarı, yükseldikçe akkora dönüşen ışık. Sonra doksan derece diklikten yüz seksen dereceye doğru yatarak devrilen, bu kez tersine akkordan sarıya, sarıdan kızıla dönüşerek kararan ışık. Feri iyice sönmüş, arada bir dikelmeden başını gösteren, yaşlı ama muzip kış ışığı. Işıkla gölgesinin yeniştiği, sulh ilan ettikleri yorgun ışık, nötr ışık, dolaylı ışık, süzülmüş yorgun kış ışığı. Işığın karanlığa isyan bayrağını yükseltmeye başladığı zaman. Işığın doğum günü 21 Mart’la (Nevruz) başlayan, bebek tazeliğinde, cam gibi berrak, kristal kadar parlak, en canlı, en erotik ışık. İçinde yaşama sevinci taşıyan ışık. İçimizi ısıtan ışık. İlkbahar ışığı. Bol kontrastlı, bol gölgeli, keskin çizgili, grilerin gri kalmak için yaşam savaşı verdikleri sert dramatik, başına buyruk, zor ışık. Bıçkın yaz ışığı. Doksan derece dikelmeden devrilmeye başlayan, yumuşamış, formları tadında okşayan, hasret çekilen, devamlı istenen, kontrastları azaltan, keskinlikleri pahlayan, siyah-beyaz geçişleri ara tonları zenginleştirip, grilere yaşama sevinci veren, siyahtan beyaza tüm renk tonlarını içinde taşıyan olgun, hüzünlü, melankolik bir ışık. Felsefesi, dünya görüşü olan, hayatı çeşitlemeleriyle açıklayabilecek bir ışık; sonbahar ışığı. Işığın üzerinde dolaştığı, gezindiği, zıpladığı, kayarak hızlandığı harmoni içinde dans ettiği, kontrastlarla kızan, dramatikleşen, heykel kütlesini oluşturan formlar ışık taşıyıcıları, ışık tutucularıdır.

İşte heykelde; üzerinde ışığın su gibi dolaştığı ve şeklini aldığı bu ışık satıhlarının yani formların, sanatçı formasyonuna kişiliğine ve zevkine göre değişen kompozisyonundan başka bir şey değildir. Kütle üstünde ve mekân içinde ışığın düzenlenmesi bir melodi haline getirilmesidir bütün mesele. Biz heykeltıraşlar aslında büyük kütlelerle değil ışıkla oynaşıyoruz. Heykel damarlarında kan yerine ışık taşır. Heykel işte tam da bundan dolayı ışığın geliş açısına ve şiddetine göre değişik anlamlar kazanabilir. Dramatik, romantik bir ifade ya da sert haşin, vahşi bir ifade, tam tersine genişleyen pasajlarla birbiri içinde çoğalan ya da eriyen, üstünde grilerin oynaştığı armonik yumuşak bir ifade alabilir ya da bir silüet daha doğrusu ayrıntıların yok olduğu bir kütle lekesi haline dönüşüp yalın ve vurucu bir görünüm etkisi verebilir. İşte, heykel sanatının zorluğu ve çekiciliği burada… Resim sanatındaki gibi ressamın tercih ettiği, sabit ve değişmez ışık heykelde yok. Her an değişebilen, dönen, dolanan, farklı bir ışıkla baş etmek zorundasınız.

Aynaya Bakan Kadın
Mermer
1991
Kara Delik
Mermer
1992
Kibele Attis ve Aylar
Mermer
1992
Ayı Boğa
Mermer
1995

AYI VE BOĞA TAHTREVALLİDE

İstanbul Menkul Kıymetler Borsası Başkanı, beni aradı. O günlerde başkan, Tuncay Artun. Gittim konuştuk. “Borsa binası bitmek üzere. Açılışı yapılacak. Biz borsa binasına bir heykel yaptırmak istiyoruz” dedi. Borsa nedir, nasıl bir şeydir, nasıl işler? Hiçbir fikrim yok. Ben ne bileyim borsayı? İyice anla ki heykelini yapabilesin. “Nedir sizin sembolleriniz?” diye sordum, Tuncay Artun borsa jargonunu anlattı bana. Ayı, boğa sembollerinden bahsetti. Borsa bir oyun gibi geldi bana. Bir tahterevalli oyunu. Bir iniyor, bir çıkıyor… Biri kazanıyorsa öbürü kaybediyor. “İşte” dedim, “Tahterevallide aşağıya oturtayım boğayı, öteki tarafa da, yukarıdaki kısma da ayıyı oturtayım. Birisi yukarıda, birisi aşağıda. O indirmeye çalışıyor, öbürü yukarıya tos vuruyor ya. O ilişkiden çıkacağım. Ama tabii bunu soyutlayacaksın. Form haline gelince tahterevalli gibi gözükmeyecek tabii. Karikatür değil heykel yapacağız. Ama ana fikir böyleydi. Yani borsada kazanılmaz Her zaman biri kaybeder, biri kazanır. Ama her zaman borsa kazanır. Bu fikri çok beğendi Borsa Başkanı. “Bu dünyada başka bir yerde var mı? Ben görmedim hiç. Dünyadaki borsalarda böyle heykel yok.” Dedi. Hatta o kadar beğendi ki önceden binanın içine yaptırmayı düşündüğü heykeli, binanın bahçesine yerleştirmeye karar verdik. Ankara’daki atölyemde Ayı-Boğa heykelinin kabasını tamam ettim. İki ay da borsanın önünde çalıştım binanın açılış gününe yetiştirebilmek için. Tansu Çiller yaptı açılışı. Heykeli bir başbakanın açmasını önemli buluyorum. Önemli çünkü başkentte, Ankara’da belediye başkanı seni, senin heykelini mahkum ediyor, içine tükürüyor, sonra sen Türkiye’nin itibarlı en gözde binasının önüne heykel dikiyorsun ve heykelin açılışını başbakan yapıyor. Bu yeter be!

İki Ülke Bir Deniz
Mermer
Kardak Kayalıkları’na
1997

Eli Belinde Kibele
Mermer
1997

Nevruz
Andazit-Keten Taşı
1998
Baba ve Oğul
Mermer
1991
Ayrılık 2
Mermer
1994
Yıldız Ağacı
Andazit
1996
Yıldızlı Kibele
Mermer-Demir
1992
Ekinoks
Mermer
1996
Kayıp Anaları 1
Mermer
1999

Denizi Bekleyen Adam
Mermer
1992

Denizi Bekleyen Adam
Mermer
1992

SELÇUK KURTULUŞ YOLU ANITI

Milli İradenin Gölgesi
1995-1998

26 Ağustos saat 12:30

Selçuk’taki Kurtuluş Yolu heykeli, çok farklı oldu. Değişik anlatımda ve vurguda… Hem içinden hem dışından yaşanan, insanlarla ve tarihle iç içe bir heykel oldu. Türkiye’de Kurtuluş Savaşı’nı doğrudan anlatan başka bir heykel olmadığı için bunu çok önemli buluyorum. Atatürk’ün önde olduğu, atıyla, bir yerleri gösterirken heykelleri var. Ama içeriği bunun kadar kapsamlı değil. Kurtuluş Savaşı nasıl başladı, ne oldu, anlamı neydi, nerden nereye gelindi? Bu soruları yanıtlayan heykel yok. Selçuk’taki o nedenle farklı. Önce gittim, Selçuk’ta heykelin dikileceği alanı yani çevreyi inceledim. Heykel o çevre bütünlüğünde biçimlendi kafamda.

Aklımda bir yol var. Kurtuluş savaşçılarının ayak izlerinden oluşan bir yol. Bu yol meydanın ortasından geçen caddenin kenarından başlayıp, yerden bir direniş bayrağı gibi yükselen taşların arasından geçerek caddeye, yani bugüne çıkıyor. Bu, bir tarih yolu. Arasından geçilen taşların iç duvarlarında içbükey, iz gibi yontulmuş figürler var. O günlerin acısını, korkusunu, cesaretini, kararlılığını, birlik olma duygusunu, yardımlaşmayı, dayanışmayı, fedakârlığı konu alan bir rölyef oluşturuyorlar. Heykelin yolun caddeye bağlandığı dönemeçteki bölümünde asker figürlerinin sarmaladığı bir boşluk var.

Bakana, Kurtuluş Savaşı’nın önderini, Mustafa Kemal’i düşündürüyor. Askerle yan yana, iç içe, omuz omuza, kendi görünmeyen ama onları yöneten, yönlendiren bir güç var. Burada boşluk sanki kütleye form veriyor, onu belirliyor. Heykelin temeli bu… Ayak izlerinden oluşan yolla ikiye ayrılan taşlar bir tarih geçidi oluşturuyorlar. Mermer kütlelerin bir yüzünde Nazım Hikmet’in Kurtuluş Destanı yazılı. Mısra mısra, harf harf kazındı içine. Kitabın dörtte üçünden fazlası olduğu gibi yazılıdır. Eskiden kalma bir tablet, yazıt havasında. Öbür yüzde ise zamanı, zamanın bir anını sonsuza dek yakalama arzusu var. 26 Ağustos, saat 12:30’dur o an.

Bu saat artık zaferin belli olduğu andır. Tam 12:30. Taşların yoldan tarafa olan sırasının altına iki buçuk metre eninde, sekiz metre boyunda bir platform yaptım. Bu platformun üstüne Atatürk’ün gölgesini düşürmek hep aklımda… İki yıl boyunca mayıs ayından ekim ayına kadar, saat 12:00-14:00 arasında, o platforma düşen gölgeyi Atatürk’e benzetmek için çalıştım. Taşın tepesinde, bir gözüm gölgede, bir gözüm güneşte… Birtakım çıkıntılar, oylumlar yaptım. Dakikaya, saate, güne, aya, mevsime göre değişen güneş ışığı açılarının aynı gölgeyi vermesi için çalıştım. Taşın kalın bir materyal olması, bir çizgi gibi ince olmaması bana yardımcı oldu. Taşın üst kenarında, güneşin aylara göre yükselip alçalmasından oluşan binlerce düzlemin belirlediği bir eğri form ortaya çıktı ve hep aynı gölge formu çıkmaya başladı. En azından büyük değişikliklere uğramadan, insanın ay içindeki hatta gün boyunca değişik görünüşleri gibi. 26 Ağustos günü saat 12:30’u bekledik. Gölgeyi tam o saatte, o dakikada, birkaç saniyelik farkla yani inanılmaz bir hızla çizdik. Sonra platformun üstüne kazıdık. Şimdi her 26 Ağustos saat 12:30’da gölge, Atatürk’ün gölgesi gibi oluyor. Bize bağımsızlık ve cumhuriyetin korunması için ödevlerimizi anımsatıyor.

SELÇUK KURTULUŞ YOLU ANITI
Detay Fotoğrafları
Meryem ve İsa
Mermer
2000
At
Bronz
1996

Su Adamı
Bronz
1998